‘’ALEVİLERDE MUHARREM AYI ORUÇ AYIDIR.’’-5-


 Ali BÜYÜKŞAHİN    22-10-2017  


 

   İmam Hüseyin, Medine’de rahat edemedi, Mekke’ye gitti. Irak’lılar, Küfe’liler ona güvence verdiler, oraya gelmesini istediler. Bu istek üzerine İmam Hüseyin kendi yerine Müslim Bin Akil’i gönderdi. Müslim, çocuklarını alarak Küfe’ye gitti. Ne var ki, Yezit Küfe halkını maddi vaat etlerde bulunarak kandırdı. Müslim orada ihanetle karşılaşarak şehit edildi. Ondan sonra masum iki çocuğu da (Muhammed ve İbrahim) acımasız bir şekilde şehit edildiler.

          İmam Hüseyin Küfe’lilerin ihanetine üzüldü. Çevresi giderek Yezit’in kuvvetleri tarafından sarılıyordu. Bu durum karşısında Mekke’den Küfe’ye gideceği yerde, Kerbela denilen susuz çölde konaklamak zorunda kaldı.

         Vali Ziyad oğlu Ubeydullah kalabalık bir kuvvet göndererek Fırat’ın çevresini kuşattı. Ayrıca Ebu Süfyan’ın oğlu, Yezit’in  binlerce  askeri savaşmak için Kerbela’da toplandı.

         Fırat’ı kuşatan Ubeydullah’ın askerleri ilkin su yollarını kesip bir damla bile verilmemesi için harekete geçtiler. Amaçları çocuk, kadın, genç, yaşlı demeden Ehlibeyt ve yakınlarını imha etmekti.

         İmam Hüseyin, Yezit’in komutanı Ömer’le görüştüğünde umudunu yitirmişti. Ömer ‘’Yezit’e biat edersen kan dökülmez, çoluk çocuğunla kurtulur, rahat bir yaşam sürersin.’’ Dedi. İmam Hüseyin, bu öneriye şu yanıtı verdi. (Bekir YILDIZ ’ın deyişiyle) :’’Yazıklar olsun. Nedir biat etmek? Eğilirsin olur biter. Öyle mi? Hakçası öyle mi ya? Her isteyen, istediğine boyun eğdirirse, boyun eğmeyenlerin hali nice olacak? Sanılmasın ki, boyun eğmemek bir kibir işidir. Ben de boyun eğerim. Ama bilirim ki Yezit’in önünde eğilirsem zalimlik azalacağına çoğalacaktır. Ben kendi adıma değil inanmış ve inanacaklar adına, zalimin önünde, başımı dik tutmaya çalışırım.’’ (Bekir YILDIZ-Ve Zalim ve İnanmış ve KERBELA-Sayfa:110)

         Savaş başladı. Hüseyin’in yakınları teker teker şehit oluyordu. Çadırdaki çocuklar, kadınlar susuz bırakılmışlardı. Susuzluktan dudakları çatlamış, vücut dirençleri kalmamış bu masum insanların inlemeleri göğe yükseliyordu. Bir yanda kan, bir yanda susuzluk Kerbela’yı sarmıştı. Kerbela, dünyanın kuruluşundan bu yana böyle acı bir manzara ile karşılaşmamıştı. Bir avuç masum insan büyük bir zalim ordu ile karşı karşıya gelmişlerdi. Vicdan ve merhametin yolları kapanmıştı.

        Önce Hür, sonra kardeşi Celal Abbas, oğlu Ali Ekber ve bir çok yakını şehit olmuştu.

        Zeynel Abidin hastadır ve yataktadır. Su!…su!… diye inliyordu İmam Hüseyin susuzluktan kıvranan bir yaşındaki Ali Asgar’ı kucağına alarak Yezit’in askerlerinin olduğu yöneldi: ‘’Bize acımıyorsanız, bu çocuğa acıyın. Hiç olmazsa ona biraz su verin.’’ Dedi. Harmal adında bir zalim bir ok fırlatarak Ali Asgar’ı boynundan vurdu.

        Hz. Hüseyin, Ali Asgar’ın kanını avuçlayarak yukarı fırlattı ve dedi ki: ‘’Allah’ım! Bu kurbanı yüce katında kabul eyle.’’

        İmam Hüseyin bunun üzerine çadırda bulunan kız kardeşi Zeynep ve diğer yakın akraba kadınlara seslenerek: ‘’Sağ kalan tek oğlum Zeynel Abidin’dir. Ona iyi bakın.’’ Dedi. Hüzünlü ama onurlu bir şekilde atını mahmuzlayarak düşmanın karşısına çıktı. Cesaret ve yiğitliği amcası Hz. Hamza’yı ve babası Hz. Ali’yi andırıyordu.

        İmam Hüseyin, tek başına yüzlerce kişiyle savaştı. Masum ama dirayetli, zulme karşı eğilmeyi asla kabul etmeyen İmam Hüseyin, acımasız canavarların karşısında güçten kesildi. Bundan önce fırlattığı bir okla Ali Asgar’ı şehit eden Harmal bu kez bir ok fırlatarak Hüseyin’i ağzından yaraladı. Ve sonra çevresini kuşatan Yezit’in askerleri mızraklarla imamın narin vücudunu delik deşik ettiler. Yazar: Bekir YILDIZ, bu korkunç manzarayı şöyle ifade eder: ‘’Otuz üç mızrakla, otuz dört kılıç darbesi indirdiler. Ama gene de düştüğü kumlar üzerine kan su gibi akarken çırpınıp ayağa kalmak istiyordu. Bu sıra güneş küskünleşip bir buluta girdi, kopan bir fırtınanın, ilk uğultuları duyuldu.’’ (Ve Zalim ve İnanmış ve KERBELA)

         Hz. Hüseyin yerde yatarken, hançerini boynuna dayayan Şimr adındaki Yezit’e ‘’Haydi ne duruyorsun kes, ceddim Muhammed’in öptüğü yerden kesiyorsun.’’ Dedi. Şimr, utandı ama, içindeki kin ve hırsı yenemedi. Hüseyin’in bakışlarından kaçındığı için, onu ters çevirerek arkadan boynunu kesti. ‘’O kutsal ve onurlu baş, yiğit bir yüreğe ev sahipliği yapan narin bir vücuttan ayrılmış oluyordu.’’ Tarih: Miladi, 10 Ekim 680 ve Cuma günü, (Hicri Takvim, 10 Muharrem.) İmamet süresi 11 yıldır. Hüseyin bebekken, sakalını okşadığı dedesi Hz. Muhammed: ‘’Allah’ım ben seviyorum Hüseyin’i, O’nu sen de sev. Hüseyin bendendir, ben Hüseyin’denim.’’ Demiştir. Onu her zaman boynundan ve yanağından öperdi. Hz. Hüseyin ve bazı şehitlerin kesik başları mızraklara takılarak Küfe’de Vali Übeydullah’ın sarayına götürüldü. İmamın kardeşi Hz. Zeynep, sarayda vali ve Küfe’lileri utandıracak bir konuşma yaparak direniş gösterdi. Daha sonra Hz. Hüseyin’in ailesi (kadınlar, çocuklar ve Zeynel Abidin olmak üzere), mızraklara takılı şehitlerin kesik başları Yezit’in adamları tarafından Şam’a götürüldüler.

          Yezit Şam’da sarayında meclisi ile otururken Hz. Hüseyin’in bir tepsi üzerine konulmuş kesik başını önüne getirdiler. Neşelenerek çevresindeki insanlara ‘’İşte! Bana biat etmeyenler böyle trajedi yaşarlar, Peygamber’in torunu olsa bile.’’der gibi tehdit eder bakışla baktı. Büyük bir zafer kazanmış gibi coşkuluydu. Saltanatı uğruna Yüce Peygamber Efendimizin evlatlarını acımasız bir şekilde katletmenin verdiği sevinç doruktaydı. İleride telafisi mümkün olmayan yaraların açılmasına neden olmuştu.

          Emevi Devleti 90 yıla yakın hüküm sürdü. Ondan sonra gelen Abbasiler de Ehlibeyt’e karşı Emeviler gibi davrandılar. Onlar da Ehlibeyt torunlarının bir çoğunu zehirleyerek şehit ettiler.

         Abbasiler daha ileri giderek İslam alemini birbirine düşürmek için Mezhepler oluşturdular.DEVAM EDECEK